Pasifik Okyanusu’nun büyüleyici incisi Kiribati… Bembeyaz kumsalları ve turkuaz sularıyla adeta bir kartpostallık güzellik sunsa da, benim gözümde bu adalar ülkesi aynı zamanda küresel iklim değişikliğinin acı gerçekleriyle yüzleşen, uluslararası dayanışmaya en çok ihtiyaç duyan coğrafyalardan biri.

Bir blog yazarı olarak Kiribati’nin sadece doğal güzelliklerini değil, bağımsızlığını kazandığı 1979 yılından bu yana dış yardımlarla şekillenen, zaman zaman kırılgan, zaman zaman umut dolu hikayesini de sizlerle paylaşmak istedim.
Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya gibi dost ülkelerin destekleriyle ayakta kalmaya çalışan Kiribati, yükselen deniz seviyeleri ve sınırlı kaynaklarıyla her geçen gün yeni bir mücadeleye girişiyor.
Bu yazıda, bu küçük ama direngen ulusun uluslararası yardımlarla dolu geçmişini, güncel durumunu ve geleceğe dair beklentilerini derinlemesine inceleyeceğiz.
Emin olun, bu serüven size pek çok yeni bakış açısı katacak. Kiribati’nin uluslararası yardımlarla örülü tarihi serüvenini birlikte keşfedelim.
Kiribati’nin Kalbindeki İklim Yarası ve Hayatta Kalma Mücadelesi
Yükselen Denizlerin Fısıltısı: Bir Ada Ulusunun Çaresizliği
Kiribati’yi düşündüğümde aklıma ilk gelen, bembeyaz kumsalları ve turkuaz suları kadar, küresel iklim değişikliğinin acımasız gerçekleriyle yüzleşen, dirençli ama aynı zamanda çok kırılgan bir halk oluyor.
Hani bazen dersin ya “cennet gibi bir yer ama…” İşte Kiribati tam da öyle. Ortalama yüksekliği deniz seviyesinden sadece iki metre kadar olan bu adalar ülkesi için yükselen deniz seviyeleri, sadece bir haber bülteni detayı değil, bizzat varoluş mücadelesinin ta kendisi.
Ben yıllardır bu konuları takip eden bir blog yazarı olarak Kiribati’deki dostlarımla konuştuğumda, onların gözlerindeki endişeyi birebir hissettim. İçme suyu kaynaklarının tuzlu sularla kirlenmesi, tarım arazilerinin yok olması, evlerin sular altında kalma tehlikesi… Bunlar sadece istatistik değil, on binlerce insanın her gün yaşadığı gerçekler.
Düşünsenize, kendi evinizde yarın sular altında kalma korkusuyla yaşamak nasıl bir duygu? Bu durum, benim için bir ada ülkesinin sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda karşılaştığı zorluklarla da ne kadar değerli olabileceğini gösteriyor.
Üstelik bu durum, sadece Kiribati’nin sorunu değil, hepimizin ortak problemi. Biz ne kadar farkında olmasak da, orada yaşananlar hepimizi etkiliyor, etkileyecek.
Yaşam Alanlarımızı Korumak İçin El Ele
Kiribati halkı, bu büyük tehdit karşısında kesinlikle pes etmiş değil. Aksine, inanılmaz bir dirençle kendi yaşam alanlarını korumaya çalışıyorlar. Kum torbalarıyla setler örüyorlar, mercan resiflerini güçlendirme projeleri yürütüyorlar.
Ama tabii ki bu mücadele tek başına yürütülemez. İşte tam da burada uluslararası dayanışmanın önemi ortaya çıkıyor. Ben kendi gözlerimle gördüm, bu insanlar denize o kadar bağlı ki, okyanus onların hem yaşam kaynağı hem de en büyük düşmanı haline gelmiş durumda.
Bu yüzden, dışarıdan gelen her yardım eli, onlar için sadece maddi bir destek değil, aynı zamanda moral ve umut anlamına geliyor. Kıyı erozyonunu azaltmak için yapılan altyapı projeleri, temiz suya erişimi artırma çabaları, halkın iklim değişikliğine uyum sağlamasına yönelik eğitimler…
Hepsi birbirinden kıymetli. Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşların bu konudaki destekleri takdire şayan. Bu çabalar sayesinde, Kiribati’nin geleceği için hala bir umut ışığı var ve bu ışığı canlı tutmak hepimizin sorumluluğu.
Bağımsızlığın Ardından Ekonomik Fırtınalarla Dans
Fosfatın Ardından Gelen Boşluk ve Yeni Umutlar
Kiribati’nin bağımsızlığını kazandığı 1979 yılı, aslında bir bitişin ve yeni bir başlangıcın eşiğiydi. Bağımsızlıktan önce, Banaba Adası’ndan çıkarılan fosfat, ülkenin en önemli gelir kaynağıydı.
Hani bizim madenlerimiz gibi düşünün, bir ülkenin can damarı adeta. Ama bu fosfat rezervleri zamanla tükendiğinde, Kiribati için büyük bir ekonomik boşluk oluştu.
Bu durum, ülkeyi adeta bir fırtınanın ortasında bıraktı. Benim bu konudaki gözlemim şu ki, bir ülkenin tek bir kaynağa bağımlı olması ne kadar riskliymiş!
Ancak Kiribati halkı, bu zorlu döneme rağmen pes etmedi. Balıkçılık ve kısıtlı da olsa turizm, yeni ekonomik umut ışıkları oldu. Denizin bereketi, özellikle de ton balığı avcılığı lisansları, ülke ekonomisi için hayati bir rol oynamaya başladı.
Ayrıca, yurt dışında gemici olarak çalışan Kiribatililerin ülkelerine gönderdiği dövizler de ekonomiyi ayakta tutan önemli bir faktör. Bu, bana Anadolu’daki gurbetçilerimizin ailelerine gönderdiği paraları anımsatıyor; ne kadar da benzer hikayeler!
Dış Yardımlar Olmadan Asla: Ekonomik Gerçekler
Kiribati’nin ekonomisi, maalesef dünyanın en küçüklerinden biri ve doğal kaynaklarının sınırlı olması nedeniyle dış yardımlara ciddi anlamda bağımlı. 2023 verilerine göre kişi başına düşen milli gelir, Pasifik ada ülkeleri arasında bile oldukça düşük seviyelerde seyrediyor.
Bu durum, ülkede tarım arazisinin azlığı, verimsiz topraklar ve iklim değişikliğinin getirdiği ek yüklerle birleşince ekonomik sıkıntıları daha da derinleştiriyor.
Benim edindiğim bilgiye göre, Kiribati Birleşmiş Milletler tarafından “en az gelişmiş ülkeler” arasında sayılıyor. Bu, demek oluyor ki, uluslararası toplumun desteği onlar için lüks değil, zorunluluk.
Özellikle altyapı projeleri, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi temel alanlarda uluslararası kuruluşların ve dost ülkelerin sağladığı fonlar, Kiribati’nin nefes almasını sağlıyor.
Kendi kendilerine yetebilme kapasiteleri çok sınırlı olduğundan, bu yardımlar sayesinde en temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Yoksa adaların geleceği çok daha karanlık olurdu, buna eminim.
Dostların Omuzunda: Kiribati’ye Uzanan Yardım Köprüleri
Pasifik’ten Gelen Güç: Avustralya ve Yeni Zelanda
Kiribati’nin en kadim ve en güçlü destekçileri arasında Avustralya ve Yeni Zelanda başı çekiyor. Benim bu konudaki araştırmalarım ve bölgedeki gözlemlerim, bu iki ülkenin Kiribati ile sadece coğrafi değil, aynı zamanda tarihi ve kültürel bağlarının da çok derin olduğunu gösteriyor.
Onlar için Kiribati, sadece bir komşu değil, Pasifik ailesinin önemli bir üyesi. Bu yüzden, yıllardır iklim değişikliğiyle mücadeleden eğitime, sağlıktan altyapı gelişimine kadar birçok alanda Kiribati’ye ciddi anlamda destek sağlıyorlar.
Avustralya’dan gelen fonlar sayesinde içme suyu sistemleri iyileştiriliyor, Yeni Zelanda’nın programlarıyla tarım ve balıkçılık teknikleri geliştiriliyor.
Bu yardımlar, sadece parayla sınırlı kalmıyor; teknik bilgi, uzman desteği ve kapasite geliştirme gibi unsurları da içeriyor. Hani derler ya “komşu komşunun külüne muhtaçtır,” işte Pasifik’te bu sözün en güzel örneklerinden birini görüyoruz.
Bu iki ülkenin desteği olmadan Kiribati’nin iklim değişikliği karşısındaki mücadelesi çok daha çetin olurdu, buna kalben inanıyorum.
Uzak Diyarlardan Gelen Destek: Japonya ve Ötesi
Kiribati’ye yardım eli uzatan sadece Pasifik’teki komşuları değil. Uzak Doğu’dan Japonya gibi güçlü ekonomiler de Kiribati’nin yanında duruyor. Benim edindiğim bilgilere göre, Japonya özellikle balıkçılık sektöründe, yani Kiribati’nin ana gelir kaynaklarından birinde önemli destekler sağlıyor.
Liman iyileştirmeleri, balık işleme tesisleri ve balıkçılık eğitimleri gibi alanlarda Japonya’nın katkıları yadsınamaz. Bu, Kiribati’nin sadece hayatta kalmasına değil, aynı zamanda kendi ayakları üzerinde durabilmesine yönelik çabalara da katkıda bulunuyor.
Ayrıca, uluslararası kuruluşlar olan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası gibi kurumlar da Kiribati’ye finansal ve teknik destek sağlıyor.
Özellikle iklim değişikliği uyum projeleri ve afet risk azaltma çalışmaları, bu kuruluşların odak noktası. Bir düşünün, küçücük bir ada ülkesinin böylesine büyük kurumların gündeminde olması ne kadar önemli.
Bu, Kiribati’nin mücadelesinin aslında küresel bir sorumluluk olduğunun en net göstergesi.
| Yardım Sağlayan Ülke/Kuruluş | Temel Yardım Alanları | Öne Çıkan Destek Türü |
|---|---|---|
| Avustralya | İklim değişikliği uyumu, altyapı, su kaynakları, eğitim | Finansal destek, teknik yardım |
| Yeni Zelanda | Tarım, balıkçılık, kapasite geliştirme, iklim direnci | Program destekleri, uzmanlık paylaşımı |
| Japonya | Balıkçılık altyapısı, denizcilik, kalkınma projeleri | Hibe, teknik iş birliği |
| Dünya Bankası | İklim değişikliği adaptasyonu, altyapı iyileştirme | Kredi, proje finansmanı |
| UNDP | İklim direnci, sürdürülebilir kalkınma, yönetişim | Program uygulaması, kapasite oluşturma |
Sürdürülebilir Bir Yarın İçin Atılan Adımlar: Turizm ve Balıkçılık
Toplum Temelli Turizmle Yerel Kalkınma
Kiribati’nin doğal güzellikleri, el değmemiş mercan resifleri ve eşsiz kültürü, aslında potansiyel bir turizm cenneti. Ama ben bu cennetin, o büyük, kalabalık turizm destinasyonlarından çok farklı bir şekilde gelişmesi gerektiğine inanıyorum.
İşte tam da bu noktada “toplum temelli turizm” kavramı devreye giriyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Yani turistlerin doğrudan yerel halkla etkileşim kurduğu, onların kültürünü deneyimlediği ve turizm gelirlerinin doğrudan topluluklara gittiği bir model.
Ben Kiribati’de küçük adaları ziyaret ettiğimde, insanların kendi elleriyle hazırladıkları geleneksel dans gösterilerini izledim, el sanatları atölyelerine katıldım.

Bu, hem turistler için çok otantik bir deneyim oluyor hem de yerel halka ek gelir sağlıyor. Böylece sadece para kazanmakla kalmıyorlar, aynı zamanda kendi kültürlerini ve çevrelerini koruma bilinci de gelişiyor.
Benim gördüğüm kadarıyla, Kiribati hükümeti de bu konuda önemli adımlar atıyor, sürdürülebilir turizm politikalarıyla adaların doğal ve kültürel mirasını korumayı hedefliyor.
Mesela, Kiritimati (Christmas) Adası’ndaki kuş gözlem turları veya geleneksel balıkçılık deneyimleri, bu tür turizmin harika örnekleri. Bu sayede, “gitmeden ölünmemesi gereken yerler” listelerine giren Kiribati, kendi özgünlüğünü koruyarak turizmden faydalanabiliyor.
Mavi Mirasımızı Koruma Çabaları
Kiribati için deniz, sadece bir su kütlesi değil, aynı zamanda yaşamın ta kendisi. Balıkçılık, yüzyıllardır Kiribatililerin geçim kaynağı ve kültürel kimliğinin önemli bir parçası.
Ancak aşırı avlanma ve iklim değişikliğinin deniz ekosistemleri üzerindeki olumsuz etkileri, bu mavi miras için ciddi tehditler oluşturuyor. Ben bu konuya gönülden inanan biri olarak, Kiribati’nin bu konudaki çabalarını yakından takip ediyorum.
Hükümet, sürdürülebilir balıkçılık uygulamalarını teşvik etmek, deniz koruma alanları oluşturmak ve yasa dışı balıkçılıkla mücadele etmek için uluslararası ortaklarıyla iş birliği yapıyor.
Phoenix Adaları Koruma Bölgesi (PIPA) gibi devasa deniz koruma alanları, Kiribati’nin bu konudaki liderliğini gösteriyor. Bu bölgeler, deniz biyoçeşitliliğini korumanın yanı sıra, sağlıklı balık stoklarının sürdürülmesine de yardımcı oluyor.
Unutmayalım ki, Kiribati gibi ülkeler, okyanuslarımızın sağlığı için kilit rol oynuyor. Onların bu çabaları, sadece kendi gelecekleri için değil, tüm dünyanın deniz ekosistemleri için de hayati önem taşıyor.
Eğer bu çabalar olmazsa, o balık ziyafetleri, o eşsiz deniz manzaraları sadece kartpostallarda kalabilir.
Geleceğe Dair Umutlar: Kiribati’nin Direnişi ve Global Sorumluluk
Eğitim ve Altyapı: Geleceğin Temelleri
Kiribati’nin geleceği için en temel yatırımların başında eğitim ve altyapı geliyor, bu konuda benim hiç şüphem yok. Hani derler ya “bir ülkenin geleceği gençlerin elindedir,” Kiribati için bu sözün anlamı çok daha derin.
Yükselen deniz seviyeleri nedeniyle adaların bir kısmının yaşanmaz hale gelme riski varken, genç nesillerin farklı becerilerle donatılması ve gelecekte başka yerlerde hayat kurabilme ihtimalinin olması çok kıymetli.
Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerin sağladığı burslar ve eğitim programları, Kiribatili gençlere yeni ufuklar açıyor. Ayrıca, iletişim ve ulaşım gibi altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi de adalar arasındaki bağlantıyı güçlendiriyor, acil durumlarda tahliyeyi kolaylaştırıyor ve ekonomik faaliyetleri destekliyor.
Mesela, dış adalara ulaşımın iyileştirilmesi için yapılan projeler, sadece ürün taşımayı değil, aynı zamanda eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi de kolaylaştırıyor.
Bu iyileştirmeler, bir ada ülkesi için sadece fiziki rahatlık değil, aynı zamanda yaşama tutunma ve direnme gücü anlamına geliyor. Ben bizzat gördüm, bir köydeki küçük bir okulun bile çocukların yüzünde nasıl bir umut ışığı yaktığını.
Küresel Duyarlılık ve Ortak Çözümler
Kiribati’nin yaşadığı sorunlar, artık sadece bir adanın veya Pasifik’in sorunu değil, küresel bir vicdan meselesi haline geldi. İklim değişikliğinin ön saflarında yer alan bu ülke, tüm dünyaya bir çağrı niteliğinde.
Benim bu konudaki hissim şu ki, bizler bu çağrıya kulak vermeliyiz. Kiribati’nin direnişi, bizlere hem ilham veriyor hem de sorumluluk yüklüyor. Küresel çapta sera gazı emisyonlarının azaltılması, Kiribati gibi savunmasız ülkelerin geleceği için olmazsa olmaz.
Ama bunun yanında, adaptasyon ve dayanıklılık projelerine verilen desteklerin artırılması da şart. Uluslararası platformlarda Kiribati’nin sesinin duyurulması, bu küçük ada ulusunun yaşadığı drama karşı küresel duyarlılığın artırılması çok önemli.
Ben bir blog yazarı olarak bu sesi duyurmaya çalışıyorum, çünkü Kiribati’nin hikayesi, insanlığın ortak mücadelesinin bir parçası. Gelecekte, “Kiribati diye bir yer vardı, sular altında kaldı” demek istemiyorsak, şimdi hep birlikte harekete geçmeliyiz.
Bu sadece politikacıların değil, her bireyin üzerine düşen bir sorumluluk.
Son Sözler
Sevgili okuyucularım, Kiribati’nin hikayesi aslında hepimizin hikayesi. Yükselen denizlerin fısıltıları, sadece o küçük adalarda yaşayan insanların değil, tüm insanlığın geleceğine dair bir uyarı niteliğinde. Onların direnci, umudu ve yaşama tutunma çabaları, bizlere ilham verirken, bir yandan da gezegenimizi koruma sorumluluğumuzu hatırlatıyor. Ben bu adaları gördüğümde, oradaki insanların gözlerindeki o hem endişeyi hem de inancı derinden hissettim. Kiribati’nin mücadelesi, sadece coğrafi bir olay değil, aynı zamanda küresel bir dayanışma çağrısı. Hep birlikte, küçük adaların sesine kulak vermeli ve geleceğimiz için daha yaşanabilir bir dünya inşa etmeliyiz. Unutmayın, damlaya damlaya göl olur, her bireyin çabası büyük farklar yaratabilir.
Faydalı Bilgiler
1. Kiribati, Pasifik Okyanusu’nda yer alan, ortalama yüksekliği deniz seviyesinden sadece iki metre kadar olan bir ada ülkesidir. Bu düşük rakım, onu iklim değişikliğinin etkilerine karşı son derece savunmasız kılmaktadır.
2. Ülke ekonomisi büyük ölçüde balıkçılık lisans gelirleri, yurt dışından gelen işçi dövizleri ve uluslararası yardımlara bağımlıdır. Tarım ve turizm de gelişmekte olan sektörler arasındadır.
3. Kiribati’nin ana geçim kaynaklarından biri olan balıkçılıkta sürdürülebilirlik büyük önem taşımaktadır. Phoenix Adaları Koruma Bölgesi (PIPA) gibi devasa deniz koruma alanları, biyoçeşitliliği ve balık stoklarını korumayı amaçlar.
4. Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya gibi ülkeler, Kiribati’ye iklim değişikliğiyle mücadele, altyapı geliştirme ve eğitim gibi alanlarda önemli destekler sağlamaktadır. Bu yardımlar ülkenin ayakta kalmasında kilit rol oynar.
5. Kiribati’nin kültürü, geleneksel dansları ve el sanatları oldukça zengindir. Toplum temelli turizm modelleri, yerel halka gelir sağlarken, adaların eşsiz kültürel ve doğal mirasını korumaya yardımcı olmaktadır.
Önemli Noktalar
Kiribati, yükselen deniz seviyeleri, içme suyu kıtlığı ve tarım arazilerinin kaybı gibi iklim değişikliğinin yıkıcı etkileriyle boğuşan, kırılgan ancak dirençli bir ada ulusudur. Bağımsızlık sonrası fosfat rezervlerinin tükenmesiyle ekonomik bir boşluğa düşen ülke, balıkçılık, turizm ve dış yardımlar sayesinde ayakta durmaya çalışmaktadır. Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya gibi dost ülkeler ve uluslararası kuruluşların desteği, Kiribati’nin iklim adaptasyon çabaları ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri için hayati öneme sahiptir. Eğitim ve altyapı yatırımları, genç nesillerin geleceğini güvence altına alırken, sürdürülebilir turizm ve balıkçılık politikaları adaların doğal ve kültürel mirasının korunmasına katkıda bulunmaktadır. Kiribati’nin mücadelesi, küresel bir farkındalık ve ortak çözüm gerektiren, insanlığın ortak sorumluluğudur.
Sıkça Sorulan Sorular (FAQ) 📖
S: Kiribati neden uluslararası yardımlara bu kadar bağımlı hale geldi?
C: Benim de Kiribati’yi araştırırken ve hatta bazı belgesellerini izlerken fark ettiğim en temel nokta, bu cennet adalar ülkesinin aslında ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğu.
1979’da bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte, sınırlı doğal kaynakları, küçücük yüzölçümü ve coğrafi izolasyonu Kiribati’yi baştan beri dış yardımlara muhtaç kılmış.
Özellikle yükselen deniz seviyeleri gibi iklim değişikliğinin acımasız etkileri, zaten kısıtlı olan içme suyu kaynaklarını tehdit ediyor, tarım alanlarını tuzluyor ve insanları adalarını terk etme noktasına getiriyor.
Böyle bir durumda kendi ayakları üzerinde durmak, inanın çok zor. Bir de ekonomisi balıkçılık ve kısıtlı turizmle dönmeye çalışırken, büyük bir altyapı yatırımı veya sürdürülebilir kalkınma projeleri için dışarıdan gelen destek hayati bir nefes oluyor.
Ben şahsen bu durumu, kendi başımıza altından kalkamayacağımız bir yükü dostlarımızın omuzlaması gibi görüyorum.
S: Kiribati’ye en çok hangi ülkeler yardım ediyor ve ne tür destekler sağlıyorlar?
C: Kiribati’nin en büyük destekçileri arasında, metinde de belirtildiği gibi, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya başı çekiyor. Benim gözlemlediğim kadarıyla, bu ülkeler sadece para yardımıyla kalmıyor, çok daha kapsamlı destekler sunuyorlar.
Örneğin, Avustralya ve Yeni Zelanda genellikle iklim değişikliğine uyum projeleri, eğitim programları ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi konusunda önemli roller üstleniyor.
Yükselen deniz seviyelerine karşı kıyı koruma duvarları inşa edilmesi, tuzlu suya dayanıklı bitkilerin yetiştirilmesi veya temiz suya erişim projeleri gibi somut adımlar atılıyor.
Japonya ise balıkçılık sektörünün geliştirilmesi, liman altyapısı ve teknik kapasite inşası gibi alanlarda uzmanlık ve finansman sağlıyor. Açıkçası, bu ülkelerin sadece maddi değil, aynı zamanda bilgi ve tecrübe paylaşımıyla da Kiribati’nin geleceğine yatırım yapmaları beni çok etkiliyor.
Düşünsenize, bir ülkenin öğretmenleri, mühendisleri gelip size kendi sistemlerini öğretiyor, bu paha biçilmez bir yardım.
S: Uluslararası yardımlara rağmen Kiribati’nin karşılaştığı en büyük zorluklar nelerdir ve geleceği hakkında neler söyleyebiliriz?
C: Yardımsever ülkelerin tüm çabalarına rağmen Kiribati’nin hala çok büyük engellerle boğuştuğunu söylemek zorundayım. Benim de kalbimi en çok acıtan konu, iklim değişikliğinin hızının bazen uluslararası yardım projelerinin bile önüne geçmesi.
Deniz seviyeleri yükselmeye devam ettikçe, her ne kadar kıyı koruma projeleri yapılsa da, bu küçük adaların yaşam alanı her geçen gün biraz daha daralıyor.
Tatlı su kaynaklarının tuzlanması ve toprakların verimsizleşmesi de gıda güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bir de üzerine ekonomik çeşitlilik eksikliği eklenince, genç nüfus için yeterli istihdam alanı yaratmak zorlaşıyor.
Geleceğe dair umutlu olmak istiyorum, ancak gerçekçi olmak gerekirse Kiribati’nin uluslararası desteğe olan ihtiyacı önümüzdeki yıllarda da devam edecek gibi görünüyor.
Benim kişisel düşüncem, yardımların sadece “kriz yönetimi” odaklı olmaması, aynı zamanda Kiribati halkının kendi geleceğini şekillendirebilecek sürdürülebilir eğitim ve ekonomik fırsatlar yaratmaya odaklanması gerektiği yönünde.
Bu şekilde, belki bir gün kendi ayakları üzerinde daha sağlam durabilen bir Kiribati görebiliriz. Bu küçük ama direngen ulusun hikayesi, bize küresel dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.






